Gaziantep İl Millî Eğitim Müdürlüğü “Duyarlı Gençler Grubu”nun yürüttüğü “Gençler Yerel Kalkınmada Eylemde” adlı Eylem 12 Ulusal Gençlik Girişimi Projesi kapsamında panel düzenlendi.
Düzenlenen panelde konuşan Gaziantep Üniversitesi Toplumsal Duyarlılık Projeleri Genel Koordinatörü Prof. Dr. Mehmet Mutaf “Göç ve Yerel Kalkınma” ile ilgili ilginç tespitleri ve yenilikçi çözüm önerileriyle panelin dikkat çeken ismi oldu. Sadece insanların değil doğada yaşayan tüm canlıların göçle karşı karşıya kalabileceğini ve nedensiz göçün olamayacağını vurgulayan Mutaf, göçü akıntıya karşı yüzen inci kefallerinin su ile mücadelesine benzetti.
GÖÇ ALMAK BİR ŞEHİR İÇİN İLTİFATTIR
Göçün nedenlerinin çekici ve itici faktörler olmak üzere iki grupta toplanabileceğini anlatan Mehmet Mutaf, daha iyi eğitim alma isteği, insanların içinde bulunduğu standartları yükseltme isteği, sağlık, alışveriş gibi sosyal hizmetlerden daha iyi yararlanma isteği, kariyer yapma isteği, daha yüksek ücretli bir iş bulma isteği, kişisel özgürlük ve inançları daha iyi yaşama isteği, daha güvenli bir ortam arayışı, arkadaş, aile, akraba ve aynı kültürdeki insanlarla birlikte olma isteğini çekici faktörler olarak tanımladı. Savaşların, doğal afetlerin, sosyal hizmet yetersizliklerinin, işsizliğin, dinî ve siyasi baskıların ve altyapı yetersizliklerinin göçe neden olan itici faktörler olduğunu dile getiren Mutaf, göçe maruz kalan insanların haritaya bakıp gidecekleri yeri tercih etme gibi bir şanslarının olmadığını vurguladı. Konuşmasını göç alan semtlerde yaptığı ziyaretler sırasında kendi çektiği estetik fotoğraflar ve görsellerle süsleyen Prof. Dr. Mutaf, göç almanın bir şehir için iltifat sayılabileceğini anlattı.
“DAĞDAN GELMİŞ BAĞDAKİNİ KOVUYOR”
Günümüzde toplumların sadece insanları değil göç eden leylekleri veya göçmen kuşları ağırlamakta dahi sıkıntı çektiğini öz eleştiri olarak ortaya koyan Mutaf, “Dağdan gelmiş, bağdakini kovuyor.” ya da “Evli evine, köylü köyüne” gibi yaklaşımların kati suretle önüne geçilmesi gerektiğini belirtti. Türkiye’de öteki olmanın ya da birilerini öteki kılmanın ülkemiz için olmak ya da olmamak meselesi olduğunu belirten Mutaf göçle oluşan sorunların çözümünde duygudaşlık ve toplumsal duyarlılığın artık bir zorunluluk olduğunu aksi takdirde bugün güvenli olan sokaklarımızın göçe duyarsız kalındığı zaman yarın bu sorunlarla nereye kadar diyen bir kitlenin mekânı olabileceğini anlattı.
Villalarımızın duvarlarının yüksekliğinin gelir dağılımı eşitsizliği ile doğru orantılı olarak arttığını vurgulayan Mutaf toplumsal refah seviyesi artmadıkça, villalarımızın yüksek duvarlarının bizlere güvenlik sağlayamayacağını anlattı. Göç perspektifinde Gazianteplileştiremediğimiz her bireyin bizim için bir kayıp, başkaları için bir kazanç olabileceği uyarısında bulunan Prof. Dr. Mehmet Mutaf, hemşerilik ruhunun Gazianteplilikle, millet olma şuurunun ise aidiyet duygusuyla gerçekleşebileceğini belirtti. Göç sorununun çözümü noktasındaki yaklaşımlarıyla dinleyicilerin dikkatini çeken Prof. Dr. Mehmet Mutaf, peygamberimizin hicreti sırasında Taiflilerin ve Medinelilerin tavırlarını kıyaslayarak göç karşısında Taifliler gibi mi yoksa Medineliler gibi mi olmamız gerektiğini dinleyicilerden sorgulamalarını rica etti.
Göç sorununun çözümünde kendisinin “Ensar duruşunu” yani Medineli olabilmeyi benimsediğini anlatan Prof. Dr. Mehmet Mutaf, göç sorununa dair çözümlerini 3 proje ile anlattı. İlk projenin adının “Şefkat-i Ensar Projesi” olduğunu belirten Prof. Dr. Mehmet Mutaf, bu projenin göçle gelen popülasyonun bütün yönleriyle dokümantasyonunun hazırlanmasından ve ötekileşme sürecinin öncesinde empatik müdahaleden oluştuğunu belirtti.
İkinci projesinin, göçle geleni, vasıflı insana dönüştürme olduğunu belirten Prof. Dr. Mutaf, bu anlayışın sembolünün yüce peygamberimizin hayatta iken cennetle müjdelediği on sahabeden ve ilk Müslümanlardan biri olan ABDURRAHMAN BİN AVF olduğunu şu sözlerle açıkladı:
“Abdurrahman Bin Avf (r.a.) ilk Müslümanlardan olmasından dolayı Kureyş’in zalim tutumuna dayanamayan ashap ile birlikte Habeşistan’a yapılan iki hicrete de katılmıştı. Nihayet Resulullah, ashabı Medine’ye hicret etmeye teşvik edince, o da diğer ashap ile birlikte hicret etmişti. Hz. Peygamber (s.a.v.) Medine’de Ensâr ile Muhacirler arasında kardeşlikler ilân edince Abdurrahman Bin Avf ile Ensâr’dan Sa’d Bin Rabî’yi kardeş ilân etmişti. Ensâr’ın ileri gelenlerinden Sa’d b. Rabî’ ‘Din kardeşi’ Abdurrahman’a şunları söylemişti:
“Benim bir hayli malım vardır. Bunun yarısını sana veriyorum.” Bu büyük âlicenaplık karşısında Abdurrahman Bin Avf kardeşine şunları söylüyordu:
“Cenabı Allah malını ve aileni sana mübarek eylesin. Senin bu davranışına karşı Allah ecrini versin. Sen yalnız bana çarşının yolunu göster, benim için yeterlidir.”
Üçüncü projesinin ise devlet imkânlarının yetmediği yerde fedakârlıktan kaçınmayan, hizmet için göç veren coğrafyalara gitmeye gönüllü neslin yetiştirilmesini hedefleyen “Nesli Necip Projesi” olduğunu açıkladı.
Necip Fazıl’ın “Kim var?”’ diye seslenilince, sağına ve soluna bakmadan fert fert “Ben varım.” cevabını verebilen, her ferdi “Benim olmadığım yerde kimse yoktur.” fikrini besleyici bir dava ahlâkına kaynak bir gençlik anlayışına her zamankinden daha fazla ihtiyacın olduğuna işaret eden Prof. Dr. Mehmet Mutaf, konuşması bitince dinleyiciler tarafından uzun süre alkışlandı.