Hukukçu Hekimler Derneği Başkanı Av. Dr. Cengiz Bayram, “Sağlık sisteminin hastalandığını” söyledi. Cerrahi branşların artık tercih edilmediğini, hekimlerin bir yolunu bulup yurt dışına kaçmaya çalıştığını belirten Bayram, “Sorunlar çözülmezse yakın bir gelecekte ameliyat yapacak cerrah bulamayacağız. Boşluğu yabancı doktorlar dolduracak, geleceğimiz tehlikeye girecek” dedi.
Sağlık sisteminin çözüm bekleyen sorunları olduğunu ifade eden Hukukçu Hekimler Derneği Başkanı Av. Dr. Cengiz Bayram, “Mevcut sistem, hekime kısa sürede çok sayıda hasta bakma yükümlülüğü getiriyor. Böyle olunca da, hasta doktora daha zor ulaşıyor, doktor hastaya daha az zaman ayırıyor. Sonuçta da hem hasta hem doktor memnun kalmıyor. Hastanın bu memnuniyetsizliğinin muhatabı olarak doktoru görüyor, ona saldırıyor. Sağlık sistemindeki yanlışların sorumlusu olarak hekimi görüyor. Bu da sağlıkta şiddet olarak karşımıza çıkıyor” diye konuştu.
DOKTOR, HASTAYA ORTALAMA 20 DAKİKA ZAMAN AYIRMALI
Bir hekimin kabul gören standartlara göre, muayene için hastasına ortalama 20 dakika zaman ayırması gerektiğini söyleyen Bayram, günümüzde bunun mümkün olmadığına dikkat çekti: “Bir hekim gerekirse bir hastasına 30 dakika zaman ayırabilmeli. Ancak, günümüzde hekimin hastasına yeterli zaman ayırdığını söylemek mümkün değildir. Tıpta Uzmanlık Tüzüğü var. Bu tüzükte daha önce, ‘Bir uzman günde 20’den fazla hasta bakamaz’ deniliyordu. Ama bu madde 2003’te kaldırıldı. Şimdi doktor 100 hasta bakmak zorunda kalıyor. 100 Hasta bakınca da zaman ayıramıyor, kaliteli hizmet veremiyor. Hasta sahibi de bunun sorumlusu olarak hekimi görüyor, sağlık çalışanını görüyor ve sağlıkta şiddet ortaya çıkıyor.”
HEKİMLİK MESLEĞİ DEĞER KAYBINA UĞRADI
Hem uzman hekim hem de avukat olan Cengiz Bayram, son yıllarda medyanın etkisi ve bilginin şeffaflaşması ile birlikte hekimlerin değer kaybına uğradığını savundu. Bayram, geçmişte büyük şehirlerde, altyapısı güçlü fakültelerde hekim yetişirken, şimdi neredeyse tüm illerde tıp fakültesi açıldığını, yeterli akademik kadro, laboratuvar ve uygulama imkanları bulunmayan fakültelerin sayısının sürekli arttığını belirtti. Tıbbi hatalarla ilgili haberlerin basında yer almasının vatandaşın çok hoşuna gittiğini de kaydeden Av. Dr. Bayram, şöyle devam etti:
HEKİMLERDE MALPRAKTİS STRES SENDROMU YAŞANIYOR
“Avukat sayısı ihtiyacın çok üzerinde. Pasta büyümedi ama pastayı yiyenler çoğaldı. Böyle olunca da ilgili ilgisiz her konuya dava açılıyor. Davalardan çıkan tazminatlar da çok yüksek. Bu durumun yansımaları, vatandaşımızın sağlığı açısından endişe veriyor. Birincisi, şu anda hekimlerin büyük bölümü yabancı dil öğrenip yurt dışına gitmeye çalışıyor. Yani hekimler Türkiye’den kaçıyor. İkincisi, hakkında dava açılan kişi, tıbbi malpraktis stres sendromu diye bir hastalık yaşıyor. Nedir bu hastalık? Adam artık işten güçten kesiliyor. Yüzde 20 verimle çalışıyor. Hiç kimseye bakmak istemiyor. 5-6 yıl o davanın sonuçlanmasını bekliyor. Adam devamlı bu durumda. Kendisine dava açılmayan ama bu kişilere dava açıldığını duyan hekimler de, ‘Defansif Tıp’ dediğimiz bir davranış şekline giriyor. Nedir bu? Mesela hastanın el baş parmağı ağrıyor, hekim hemen baştan aşağıya neredeyse tüm vücudun filmini çektiriyor. Neden? Acaba bana dava açılır mı, tazminat kaybeder miyim? Bunun bedelini kim ödüyor? Hasta ve devlet ödüyor. Şu anda Türkiye’de sağlık harcamalarının yüzde 20’si, defansif tıp dediğimiz hekimin kendini korumak amacıyla yaptığı işlemlerden kaynaklanıyor. Asistanlar da artık böyle tıbbi hataların çok olduğu bölümleri seçmiyor. Bu gidişle ileride ilerde kalp ameliyatı yapacak cerrah bulamayacağız, göğüs ameliyatı yapacak cerrah bulamayacağız. Ne olacak? Boşluğu yabancı doktorlar dolduracak. Böyle olunca da gelecekte sağlığımız tehlikeye girecek. Bu işteki çözümün yüzde 80’i, yasa koyucuda ve yönetenlerde. Biz dernek olarak geriye kalan yüzde 20’yi düzeltmek için kurulduk.”
YATIRIMI SAĞLIĞA DEĞİL HASTALIĞA YAPIYORUZ
Bayram, tıkanan sağlık sistemindeki sorunların çözümü için yapılması gerekenleri ise şöyle sıraladı:
“Öncelikle koruyucu sağlığı ön plana almadan, sadece testi kırılınca onu tedavi etmeye devam edersek, hasta yoğunluğu bitmez. Bizim koruyucu sağlık hizmetlerini ön plana almalıyız. Yatırımı sağlığa değil hastalığa yapıyoruz. Örnek, adama tedavisi 3 liralık bir ilaç olan D vitamini eksikliğinin teşhisini koymak için 150-200 liralık tahlil yapıyoruz. Halbuki, bu adamı D vitamini eksikliğine maruz bırakmamak lazım. Hani diyor ya, ‘Güneş giren eve doktor girmez’ diye. O zaman sağlık harcamaları azalacaktır.
HEKİMİN 1-2 DAKİKADA VERDİĞİ KARAR 5 YIL TARTIŞILIYOR
Bir hastaya bakma süresinin dünyadaki standardı 20 dakikadır. Bizde ise böyle bir standart yok. Tazminat davalarında şöyle de bir çelişki var: Hekimin 1-2 dakikada vermesi gereken bir kararı 5 yıl tartışarak karar vermeye çalışıyoruz. Öyle bir rakam çıkıyor ki, adamın hayatında kazandığı her şeyi vermesi gerekiyor. Böyle bir orantısızlık, adaletsizlik, ilkesizlik olmaz. Vagonlar da değerli ama o vagonları çeken bir lokomotif var. Sağlık sisteminin lokomotifleri doktorlardır. Biz lokomotiflerimizi, diğer ülkelere gönderiyoruz. Lokomotiflik görevinden çıkıyorlar, başka ülkelerde başka işler yapıyorlar. Bir hekimin yetişmesi ne kadar zor?
DEVLET BU İKİ SORUNU ÇÖZMEK ZORUNDA
Devletimiz iki şeyi çözecek. Ceza davları ve tazminat davaları ile şiddeti çözecek. Sağlık Bakanımız bir adım attı. Düzeltmek için çalışıyor. Artık bir hekime saldırdığın zaman, hekimin karakola gitmesi gerekiyordu. Şimdi, polis hastaneye geliyor. Bir de saldırgan yakalanınca mutlaka savcı karşısına çıkarılması gerekiyor. Savcı o gece müsait olmayınca saldırgan o geceyi nezarethanede geçiriyor. Bu yetersiz olsa da önemli bir adım oldu. Özel sektördeki sağlık çalışanları da, şiddet görürse, kamu görevlisi sayılıyor. Bu adımların devamı gerekiyor. Hatta tutuklu yargılanmaları gerekiyor.
DAVALAR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNDE AÇILSIN
Tazminat davalarında da bu iş 2014 yılında Tüketici Mahkemelerine verilince, iş orada koptu. Adam dava açmak için bir para yatırmıyor, istediği miktarda dava açıyor. Dava açmak çok kolaylaştı. Bunu aldığın cep telefonu ile aynı değere koydular. Adam 2,5 milyon liralık dava açıyor, kaybederse sadece 2 bin liralık avukatlık ücreti veriyor. Bu aslında yargıyı da meşgul ediyor. Dava açma hakkın varsa iki defa düşünmen gerek. Doktora kızdın diye, dava açma hakkın olmamalı. Davayı kaybedersen bir şeyleri de kaybetmelisin. Ben bu konuda doktorların vekili olarak o kadar çok dava kazandım ki, hiçbirinin vekalet ücretini alamıyorum. Adamın hiçbir şeyi yok. Bu kadar kolay dava açılır mı, o zaman hekimler hekimlik yapabilir mi? Davayı asliye hukuk mahkemesinde açınca zaten yüzde 3 teminat yatıracak. Kaybederse de karşı tarafın yüksek avukatlık ücretini vermek zorunda. Diyelim ki, 1 milyon liralık dava açtı. Kaybedince de 1 milyon liraya denk avukatlık ücreti ödemeli. Bunu vermiyor. Maktu ücret var. 2 bin 600 lira. Dava açmak bu kadar kolaylaşınca önüne gelen dava açmaya kalkıyor. Bu sorunu çözen ülkeler var. Mesela Yeni Zellanda. Bir hekime bir yumruk atmak 14 yıl ceza var.
BU GİDİŞLE VATANDAŞ GELECEKTE DOKTOR BULAMAYACAK
Biz aslında hastaları düşünüyoruz. Çünkü hekimler kaçıyor. Vatandaş doktor bulamayacak. Bizim derdimiz bu. Bizi arayan her hekime belirli ölçüde hukuki destek veriyoruz. Hemen her ile giderek hekimleri bilgilendiriyoruz. Hasan Kalyoncu’da Hukuk Fakültesinde bir hocamızın gözetiminde sağlık hukuku dersi veriyorum. Tıbbi dava açarken, nasıl açmaları gerektiğini, gereksiz dava açmamaları gerektiğini anlatıyorum. Komplikasyon nedir, hata nedir, bunları anlatıyorum. Yargının yükünü hafifletmek istiyoruz. Doktor ile hekim arasında bir vekalet ilişkisi var. Tıpkı avukat ile müvekkilde olduğu gibi. İkisinde de sonucu olumlu şekilde garanti edemezsin, böyle bir şansın yok. Ama sonuca ulaşmak için tüm yolları kullandı mı, özen gösterdi mi, bu önemli. Avukat, müvekkiline davayı kazanma garantisi verebilir mi? Hekim de böyledir. Kusur varsa, hiç gizlenemiyor. Hekim arkadaşımız da haksız olabilir. Her meslekte yanlış insanlar var. Sonuçta sağlık hepimizin ihtiyacı olan bir meslek. Bu sistemin sağlıklı yürümesi gerek.”