1 Mayıs İşçi Bayramı, işçilerin sosyal ve demokratik anlamda topluca dayanışma ve haksızlıklara karşı mücadele etme, haklarını arama günü. Adı üstünde bayram olmasına rağmen yine bu günü kendisine mal etmeye çalışan bazı gruplar ile bundan yararlanmak isteyen bir grup fırsatçı kesim her zamanki gibi iş başında. İlk kez 1856’da Avustralya’nın Melbourne kentinde taş ve inşaat işçilerinin günde sekiz saatlik iş günü için Melbourne Üniversitesi’nden Parlamento Evi’ne kadar bir yürüyüş düzenlemesi ile başlamış ve bundan sonraki süreçte dünya üzerindeki pek çok ülkede 1 Mayıs resmî tatil olarak kabul edilmiştir. Türkiye’de ise ilk kez 1923’te resmî olarak kutlanmış, 2008 Nisan’ında, “Emek ve Dayanışma Günü” olarak kutlanması kabul edilmiş ve nihayet 22 Nisan 2009 tarihinde TBMM’de kabul edilen yasa ile 1 Mayıs resmi tatil ilan edilmiştir.
GÜN BATIMINDA EVİNE DÖNEN İŞÇİ
Günümüze baktığımızda dünyada 1856 yılında başlayan mücadele halen devam etmekte ve Türkiye’de ki işçi kavramını kafanızda tasvir ettiğinizde asgari ücretle çalışan, açlık sınırının bile altında harikalar yaratarak geçinen, sigortası tam ve zamanında yatmayan, hakkını nasıl arayacağını bilemeyen, lüks içinde yaşayan patron kesiminin işçinin parasını ödemeye gelince veya işçiye zam vermeye gelince cebinden âdete akrep çıkardığı bir kesimdir bizim işçilerimiz. İşçi sabah gün ağırmadan çıkar yola, akşam gün batımında evine döner.Belki de gün battıktan sonra!! Gün ışığı nedir bilmez bizim işçimiz. Eve geldiğinde hoş geldin baba diyen çocuğuna ve eşine ilgi gösteremeyecek kadar yorgun, yemeğini yedikten sonra haberleri izlerken olduğu yerde uyuyup kalan babadır bizim işçimiz. Hak ettiği parayı almayı bırakın, hiçbir ay düzenli olarak ücretini alamayan, patron tarafından “işine geliyorsa” “zorlamı çalıştırıyoruz” diye üzerine bir de aşağılanan kesimdir bizim işçimiz. Oysa bizim işçimiz çok büyük bir ekonomisttir. Aldığı aylık 630 TL ile çocuklarının karnını doyuran, çocuklarını okutan, ev kirasını ödeyen, ailesinin giyim ihtiyaçlarını karşılayan ve kimseye minnet etmeden geçimini sağlayarak “Allah Devletimize zeval vermesin” diyebilecek kadar da alçak gönüllüdür bizim işçimiz.
ÖTE DÜNYAYA MAL MÜLK KABUL EDİLMİYOR
Ben buradan bütün yetkililere ve bu işçilerin emekleriyle, alın teriyle bir yerlere gelen patronlara seslenmek istiyorum. Bu dünya ve muhteşem servet Sakıp Sabancı’ya, Vehbi Koç’a dahi kalmadı. Hepsi 2 metre kefenle gömüldüler ve giderken hiçbir şey götüremediler. Şu an sadece yanında ekmek verdiği, kendisi için alın teri döken işçilerin dualarıyla baş başa. Lütfen bu emekçilerin alın terini son damlasına kadar verin, işçinin kursağından alacağınız, çalacağınız 3 kuruş para sizleri bir yerlere getirmeyecektir, vereceğiniz fazladan 3 kuruş ise inanın sizlere çok şeyler kazandıracaktır. Beş yıldızlı otellerde çocuklarınızı bir servetle evlendirirken evinde yarı aç yarı tok yatan işçinizi düşünün. Beş yıldızlı bir otelde düğün yapmanın bedeli en az 100 milyar! İşçi zam istese bir milyonu bile bulamayan patronlar, bir daha düşünmelidir. İşçileriniz olmazsa siz yoksunuz demektir. Hani hep deriz ya bir takımız. O takımı yıllardır ben göremedim. Yıl içinde birçok plaket törenine katıldım ve hiçbir patron benim bu serveti edinmemde işçi kardeşimin emeği var, ben değil tüm çalışanlarım adına işçim bu plaketi alsın demedi. Halbuki işçisine plaket takdim edilmesinden onur duyacak patron erdemli patrondur değil mi?
Özel gün ve bayramlar hep birilerine malzeme olmuş ve provokasyona alet edilmiş ve amacı dışında odaklara hizmet etmiştir. Birileri dev sol olmuş, diğerleri faşist bir diğeri başka bir şey..Bu özel günler birilerine mal edilmiştir. Ama şu gerçek unutulmamalıdır. Bu gün işçi bayramı ise ve amaç işçi haklarını korumak ise bu işin sağı, solu olmaz. Umut ediyorum bayramlarımız ve özel günlerimizi düşüncemiz ne olursa olsun omuz omuza kutlamayı öğreniriz. Kan ve şiddetin olmadığı bayramlar tüm arzumdur. Tüm işçilerimizin bayramını kutluyor, daha huzurlu ve mutlu olabilecekleri günlerin gelmesini diliyorum.
MEZİNE SIRAKAYA