Olağan üstü akışlar bazen hayatımızı altüst ettiği gibi bütün ümitlerimizi de yok edebiliyor. Bir ağacın dalında ki tırtıl belki içimizi bulandırır ama; kimi zaman bir dalda, kimi zaman bir yaprakta hayata tutunarak oda bizim gibi mücadele verir iklime karşı! Taştan küflü duvarları olan bir zindanda mahkûm olan bir insanın yaşam öyküsünü anlatayım size…
Yıllar evvel annesi için yaptığı hırsızlığın bedelini ödediği, dört duvar arasında geçen hayat hikâyesi…
“Mahkûmiyet 21 yaşında bir genç için piyangodan çıkan bir sürpriz olmaktan öte; hayat hikâyesine konu olan tutunduğu küflü zindanın yola bakan demirleridir.! Yıllar evvel girdiği zindan demirlerinden tutunarak, yoldan geçen çocuğu seyretti. Her geçen gün çocuk büyüyordu. Olgun bir genç olduğunda demirlere yaklaşan genç yıllardır beni izlemekten usanmadın mı diye seslendi, çaresiz mahkûma. Mahkum hiç konuşmazdı.. Günler geçti bir düğün konvoyu geçiyor yoldan, oldukça kalabalık ve gürültülü.. Mahkûm yine koşarak zıpladı ve küflü zindanın penceresindeki demirlere tutundu. Küçük çocuk büyüdü ergen oldu şimdide evleniyor. Çok mutlu oldu o akşam uyurken hep kendi düğününü hayal etti. Günlerden bir gün bir sevinç naraları geliyor dışarıdan. Koşarak tekrar tırmandı demirlere birde ne görsün Bizim genç baba olmuş “ İçkiler benden vur davulcu.. Oğlum oldu. Vur davulcu. Bütün köy duyduk duymadık demeyin. Oğlum oldu.”
Mahkûmu yine pencerede gören genç adam, ona yaklaşır; “ Özür dilerim. Oğlum oldu. Biliyorum, zindanda hayat zor geçiyor. Ben aslında senin için hep dua ettim. Allah sana yardım etsin. Tebessümle; Baba oldum sevindin mi?” der.
Mahkûm “Benim adım Kudret. Sevinmek ne kelime ben hayata seninle tutundum. Analı babalı büyüsün” der.
Genç adam tekrar nara atmaya başlar “ Çocuğumun adını KUDRET koydum ahali”
Bunu duyan mahkûm o gece sevinç gözyaşları içinde uykuya dalar. Hayatının tümünü küflü duvarları olan zindanda geçiren KUDRET hastalanır ve hayata gözlerini yumar. Arkasında bıraktığı mektupta “ Biliyorum benim için üzülecek kimsem yok. Bilmenizi istiyorum. Ben hiçbir zaman mahkûm olmadım. Ben hayata zindan demirlerinden tutunarak bağlandım. Genç “KUDRET’E” selam olsun.”
İşte kimi zaman hayata tutunduğunuz dalın hiçbir önemi yoktur. Önemli olan tutunduğumuz dalın bizi dimdik ayakta tutması değil midir?
DÜNYA SERVETİ NEYE YARAR “ENTARİLİK KUMAŞIN” YANINDA
Etrafımızdaki tüm olumsuzluklara karşı muhakkak tutunacak bir dal vardır. Dünyanın çivisi çıktı diyenlerin arttığı günümüzde iyi şeyler olmuyor değil ama insanoğlunun yaşam alanının kirlendiğini de görmemezlikten gelmek aptallık olur. Komşusuna bir selam vermeyi bile çok gören insanoğlu şu süreçte en kötü ve en mutsuz dönemini yaşamaktadır. Ben kendi yaşam penceremden baktığım zaman sadece kuşku görür oldum. Yanımda ki arkadaşım, sokaktaki kimse, komşum, siyasiler ve diğerleri… Güven sıfır noktasında, keza arkadan kuyu kazmak ve hep ben demek artık kaçınılmaz. 2013’ün modası kuyu kazmak deseniz herkes koşarak kuyu kazmaya gider. 2013’ün modası “ Kuyu doldurmak” deseniz herkes kuyu dolduracak toprağım yok der. Böylesine bir süreçten geçerken tutunacak bir dal buldum. “Hasta babaannemin o güzel gülümsemesi. O bir tarih! 86 yaşında ki bir tarih. Geçen hafta telefonla konuştum. İsmimi aldığım babaannemin durumu pekiyi değildi. Beni tanıdı. Küçükken tavukların yumurtalarını kimseye yedirmez saklarmışım. Babaannemde yumurtaları hep bana toplatırdı ve ilk yiyen ben olurdum. Bu yıllarca hep devam etti. Evlendim çoluk çocuk sahibi oldum ama o yumurtaların hikâyesi hiç bitmedi. “ Kara kuzummm, yavrummm seni çok özledim” dedi titrek bir sesle. Çok üzüldüm ona dokunup sarılamadım diye! Belli ki çok hasta “ Kara kuzum ben çok hastayım ölürsem hakkını helal et. Sandıkta sana sakladığım entarilikler ( elbiselik kumaş) var. Ben ölürsem onlar senin” dedi. Hepimizin dolabında çeşit çeşit elbisesi ve kıyafeti vardır değil mi? Ama babaannemin en büyük serveti ona hediye getirilen entarilik kumaşlardı. Çünkü eskiden kıtlık olduğunu anlatırdı hep… Bırakın üste başa giyeceği, mideye koyacak ekmeği zor buldukları dönemleri hep anlatırdı. Üstüne para verseniz alamazsınız o kumaşları ondan çünkü onun için servet! Çok mutlu oldum. Anneme ve kızlarına bile vermediği o kıymetli entarilikleri ölürse eğer bana miras bırakıyordu bundan güzel ne olabilir ki!
Biliyor musunuz gözleri görmediği için pişirdiği mercimeğin kurtlandığını görmeyen dedem, nineme çorba yapmış. Tam bunun üzerine Babamlar ziyarete gitmiş. Bunu gören annem yalvarmış ne olur ben sizi götüreyim. Ben bakarım size diye… Amma velâkin dedem bağırmış “biz burada doğduk burada ölürüz. Bu taş, bu toprak yıllardır bizi bekler çok istiyorsanız siz köye gelin”
Bunu sizinle neden paylaştım? Kurtlu çorbada içseniz de tadı size yavan gelmiyorsa tutunduğunuz ve yaşadığınız topraklarda ölmez size mutluluk verir, işte buna çok sevindim.
Tutunduğunuz dal ne olursa olsun kesmelerine izin vermeyin.
Mezine SIRAKAYA