Film-San Vakfı Müdürü, Önce Vatan Gazetesi Köşe Yazarı, Sanat Yönetmeni, Yazar gibi çok sayıda unvana sahip Kıvanç Terzioğlu, Narkoz Sağlık Dergisi Sağlık Sohbetler Programı konuğu oldu.
Terzioğlu; sağlık çalışanlarının çok değerli işler yaptığını, onlara çok büyük saygı duyduğunu dile getirdi.
Hobilerim mesleğim oldu diyen Terzioğlu; “Sinema, müzik, tiyatro, bale bunların hepsi benim hobilerim iken daha sonra mesleğim oldu. Dolayısıyla işimi çok büyük zevk alarak yapıyorum. Bir insanın işini severek yapmasından daha güzel bir şey olamaz. İşini seven insan işini de doğru ve hakkını vererek yapar” dedi.
Terzioğlu katıldığı Sağlıklı Sohbetler Programında Mezine Sırakaya’nın sorularını yanıtladı.
Uzun süredir sizin de içinde bulunduğunuz sinema sektörü şu an ne durumda?
Sinema sektörü şu anda yeni bir atılım içerisinde. Dijital platformların şu an çok ön planda olması, en son Acun Ilıcalı tarafından açılan yeni bir portal sayesinde yeni yapımlar, yeni projeler daha da çoğalacak, sinema sektörünün önü daha da açılmış olacak. Özellikle pandemi nedeniyle evde kalınması bazı şeyleri çabuk tüketti ve arkasından mutlaka yenilerinin gelmesi gerekti. Bu anlamda Dijital platformlarda yeni hamleler, hem sinema sektörü hem de izleyiciler için önemli bir avantaj sağlayacaktır.
Eski Yeşilçam filmlerinde toplumsal duyarlılık daha ön planda iken bugün yapılan yapımlarda bunu göremiyoruz, sizce sebebi ne olabilir?
Çok doğru söylüyorsunuz belki ama günümüz toplumunun görmek istediği çok farklı şeyler var. Senaristler belki daha duyarlı davranmak istiyor ama karşılığı olmayan bir şeyle zaman harcamak istemez kimse. Şu anda dizilere baktığımızda üç aşağı beş yukarı aynı konuların işlendiğini görürsünüz. Bir dönem yemek programları, bir dönem yarışma programları, bir dönem evlilik programları, meşhur olmaya başladı ve sektör de bu doğrultuda kendisini sürekli yeniledi. Toplumda neyin karşılığı varsa televizyon kanalları o yöne kanalize olduğu için senaryo ve yapımlarda o doğrultuda yön buluyor. Hatta size çok ilginç bir şey anlatıyım. Benim kuzenim senarist ve bir dizi için senaryo yazıyor. Dizide anne iki kızını kötü yola teşvik ediyor ve bir nevi pazarlıyor. Ben kendisini aradım ve dedim ki sen neden kadınlarımızı bu şekilde empoze ediyorsun ve bana dediği şey şu: “yukarıdan gelen emir bu şekilde, özellikle reyting alan kısım burası ve bunun üzerinde biraz daha yoğunlaşın” Ben inanamadım bunu duyunca, dediğim gibi her şey arz ve talep meselesi.
Eski ve yeni sinema sektörünü karşılaştırdığımızda ne gibi bir değişim görüyorsunuz?
Eskiyle yeniyi kıyasladığımızda günümüzde bu sektörde çalışanlar gerçekten çok şanslı. Yeşilçam döneminde oyuncular çok büyük çilelerle, emeklerle filmler çekmişler. Kendi kıyafetlerini kendileri hazırlamışlar, makyajlarını kendileri yapmışlar, kendi imkanlarıyla setlere gitmişler dolayısıyla çok büyük emek harcanmış. Şimdilerde ise sadece kostümler için bile kostüm sorumluları var, her şey hazır ve imkanlar çok daha geniş. Eskiden yönetmenler ne derse oyuncu onu yaparmış şimdiler de ise özellikle başrol oyuncusu ne derse yönetmen sanki biraz daha oraya doğru yöneliyor gibi. Zaman değiştikçe bazı değerlerde değişiyor galiba.
Sektörün ne gibi ihtiyaçları var, çok ciddi emekler harcanıyor, karşılığını alabiliyormusunuz?
Özellikle sinema salonu ve plato eksikliği çok fazla. Film-san Vakfı olarak İstanbul Kalkınma Ajansı ile “İstanbul’daki Film Sektörü ve Analizi” adlı bir proje gerçekleştirdik. 555 sanatçı ve 142 tane yapım şirketi ile bir anket çalışması yaptık. Bu kitabı bütün meslek birliklerine ve bakanlığı gönderdik. Bu konu mecliste gündeme geldi. Son çıkan sinema yasasında da bizim gönderdiğimiz önerilerden birkaç tanesi yer aldı. Film çeken insanlar ellerinde filmleri rahat bir şekilde sunamıyorlar. Sadece belirli yerlerde değerlendirme şansınız var, çünkü bu piyasada tekelleşme var ve film ellerinde kalıyor. Ya da iki hafta içerisinde istenilen gişeyi yakalayamadığınızda film gösterimden kaldırılıyor ve film elinde patlıyor yapım şirketinin. Bu tekelleşmenin önüne geçilmesi gerekiyor. İstanbul’da birkaç tane plato var ama bunlar artık yetersiz kalıyor. Ben aslında doğal platolardan yanayım, mesela “Yabancı Damat” adlı bir dizi çekilmişti ve bu dizi İstanbul İkitelli de bir platoda çekilmişti. Dizi çok güzel, oyuncular harika ama bu dizi doğal bir şekilde Gaziantep’te çekilse belki çok daha orijinal ve güzel olacaktı. Doğal platolar çekilen film veya diziye bir orjinallik katarken, bulunduğu şehre de ayrıca ekonomik olarak bir katkı sağlamaktadır.
Günümüzde çok fazla Ajans var ve mağdur olan çok fazla aile olduğunu biliyoruz. Aileler çocuklarını nasıl ve nerelere yönlendirmeli?
Öncelikle çocuklar bu anlamda zorlanmamalı ve baskı yapılmamalı. Aileler çok fazla para kazanacağı düşüncesiyle çocuklarını zorla bu sektörün içerisinde olmaya zorluyor. Her şeyde olduğu gibi bu sektör içinde öncelikle eğitim diyoruz. Çocuk eğer istiyorsa, bu yönde eğilimi varsa ondan sonra aileler çok iyi araştırmalı, ticari amaç gütmeyen çok iyi ajanslar var. İyi oyuncu kadrosu olan, eğitim veren hocaların kalitesi, ajansın daha önceki referansları ve sağlamış olduğu verim gibi konulara dikkat edilmeli. Bu konuda destek ve yönlendirme için Film-san Vakfı olarak bize ulaşabilirler. Eğitim demişken, biz Avrupa Birliği tarafından desteklenen bir proje gerçekleştirdik ve Türkiye’nin 7 bölgesinden 80 tane Radyo Televizyon bölümünde okuyan öğrenciyi İstanbul’a getirdik. 7 gün boyunca süren eğitimler kapsamında çok değerli isimler bu arkadaşlarımızla tecrübelerini ve bilgilerini paylaştı. Öğrencilerden duyduğum tek şey şuydu; biz 3-4 yıldır üniversitede okuyoruz ancak 7 günde burada öğrendiğimiz hiçbir şeyi okulda görmedik, burada 7 günde gördüğümüz şeyler bizim 4 yıl okuduğumuz okula bedel dediler. Eğitim çok önemli, eğitimle alınan bilgilerin pratik, uygulama yönünden de mutlaka desteklenmesi özellikle bu sektörde öğrencilere çok büyük katkı sağlayacaktır. Eğer meslek olarak bu işi seçmişse öğrencilerin 1.sınıftan itibaren mutlaka sektörün içerisinde olması, staj yapması gerekir.
Film-san Vakfı önemli işlere imza atıyor, biraz bahseder misiniz?
Film-san Vakfı 1975 yılında çok değerli sanatçılar tarafından kurulmuş yaklaşık 10 bin civarında üyesi olan, 46 yıldır ilk ve tek olma özelliğini devam ettiren, bu güne kadar 4500 sanatçının emekli olmasına vesile olmuş önemli bir vakıf. Vakıf olarak çok önemli projeler sunuyor ve sektöre direkt olarak katkı sunabilmek adına çok ciddi çalışmalar yapıyoruz. Şu anda en önemli konularımızdan bir tanesi geriye yönelik yasalaşacak bir borçlanma yasası ile yaklaşık 1500 sanatçımız emeklilik hakkı elde edecek. Bundan önceki dönemlerde geriye dönük çıkarılan sanatçı borçlanma yasaları ile sanatçılarımıza geriye dönük SGK primlerini ödeyebilme hakkı verilmiş ve onlara emekli olma hakkı sunulmuştur. Biz önümüzdeki dönemde yeniden bu tür bir yasanın onaylanarak emekli olmayı bekleyen yaklaşık 1500 civarında sanatçımızın sorununun çözülmesini yetkililerden talep ediyoruz ve bu yönde de Film-san vakfı olarak girişimlerimizi sürdürüyoruz.