‘Kuraklık var’ diyoruz, konuşuyoruz ama bir şey yapmıyoruz” diyen CHP Gaziantep Milletvekili Opr. Dr. Bayram Yılmazkaya, “Biran önce Kuraklıkla Mücadele Eylem Planı, hayata geçirilmeli” dedi.
“Türkiye artan nüfusu, mevsim normallerinin altında seyreden yağış miktarı ve su kullanımındaki hatalar gibi nedenlerle en kurak dönemlerinden birini yaşarken, baraj ve göllerdeki su seviyesi geleceğe dair pekte umut verici görünmemektedir” diyen Yılmazkaya, konuyla ilgili önemli değerlendirmelerde bulundu.
Yılmazkaya, “Dünyada ve Türkiye’de uzmanlar, yıllardır tarımsal kuraklık ve su kıtlığı uyarısında bulunuyor. Ama maalesef ülkemizde, yağışsız geçen aylar ve özellikle son dönemlerde baraj göllerinden yansıyan korkutucu fotoğraflar kuraklık konusunu gündemin üst sıralarına şimdilik taşımış gibi görünüyor” dedi.
Gaziantepli Hemşerilerimin De Bu Mevcut Durumumuza Göre Hareket Etmesi Ve Su Tasarrufu Konusunda Gerekli Hassasiyeti Göstermesi Çok Önemli!
Yılmazkaya konuyla ilgili yaptığı değerlendirmelerde şu ifadelere yer verdi; “Kuraklık tüm dünyanın olduğu gibi ülkemizin de önümüzdeki süreçte mücadele etmesi gereken en büyük sorunlardan biri olarak karşımızda duruyor. İklim değişikliklerinin etkilerini artık görmeye ve yaşamaya başladık. Son yıllarda su seviyelerinde gözle görülür bir düşüş söz konusu. Bu yılda tüm dünyada etkili olan kuraklık ülkemizi ve Kentim Gaziantep’i de önemli ölçüde etkiliyor. Mevcut su kaynakları neredeyse hiç olmayan Gaziantep suyunun yüzde 95’ini komşu ilimiz olan Kahramanmaraş’tan temin ediyor. Gaziantepli hemşerilerimin de bu mevcut durumumuza göre hareket etmesi ve su tasarrufu konusunda gerekli hassasiyeti göstermesi çok önemli.
Ülke genelindeki barajlardaki su seviyesi ne yazık ki her yıl daha da geriye gidiyor. Barajlarımızdaki doluluk oranları ve yağış miktarlarına bakarak suyumuza her zamankinden daha fazla sahip çıkmamız gerekiyor. Tüm vatandaşlarımızın su konusunda daha hassas, dikkatli ve bilinçli davranması gerekiyor. Özellikle çeşme suyuyla herhangi bir sulama yapılmamalı, kaynaklarımızı dikkatli kullanmalıyız. Araçları hortumla değil kova ile yıkamalıyız! Tarımsal sulama çok önemli. Birim sudan maksimum faydayı elde etmek gerek. Ana hedef, daha az su ile daha fazla üretim yapmak olmalı” dedi.
Yanlış Tarım Politikaları Yanlış Su Kullanımı Anlamına Gelmekte!
Yılmazkaya, “Kuraklık, mevsimsel dengesizliğin yanı sıra corona virüs salgını ve bilinçsiz su tüketimi de su sorununu tetikleyen ana unsurlardan. Türkiye son yıllardaki en şiddetli kuraklığı yaşadığı bir dönemde. Anadolu coğrafyasının bazı yerlerinde birçok dengeyi alt-üst edecek, tarım ve hayvancılığı derinden etkileyecek olan tarımsal kuraklığın da başladığı görülmektedir.
Bilimsel veriler ve yapılan analizler ışığında günümüzde, kuraklık sorunu ile karşı karşıya kalmanın ana nedenlerine bakıldığında, iklim krizinin yanı sıra nüfus artışı olduğu ve bu nüfusu beslemek için tarımda kullanılan yoğun su miktarı olduğu görülmektedir. 1920’lerde 13 milyon civarında seyreden ülke nüfusumuz günümüzde 83 milyon dolayında. Dünyada her yıl yaklaşık 4 bin 600 milyar metreküp su kullanıyor. Dünya bu suyun yüzde 70’i tarımda kullanılırken bu oran Türkiye’de yüzde 77’ler düzeyinde. Bu yüksek fark yanlış tarım politikaları ve yanlış su kullanımı anlamına gelmekte.
Ülkemizi kuraklığa karşı dayanıklı hale getirmek adına ulusal politikalar biran önce hayata geçirilmeli. Tarımsal üretimin artırılmasında toprak ve su kaynaklarının doğru ve bilinçli yönetimi esastır. Peki, bu gerçekleştiriliyor mu? Su kaynakları akılcı kullanılıyor mu? Maalesef hayır!
83 milyonun tasarruf etmesi gerekiyor. Bugün su sıkıntısı yaşayan ülkeler arasındayız, yarın su kuraklığı yaşayan ülkeler arasına girebiliriz” dedi.
Vatandaşlar İsrafı Azaltmalı
‘Kuraklık var’ diyoruz, konuşuyoruz ama bir şey yapmıyoruz” diyen Yılmazkaya, “Kuraklıkla Mücadele Planı olmalı. Yağışta yüzde 49 azalma olması bir anlam ifade etmez. Su bitmeden gerekli tedbirler alınmalı. Çünkü bittiğinde yapacak bir şeyimiz kalmaz. Başka yerden havzalar arası su taşıma işi, kuraklık problemini çözmez, sadece erteler. O yüzden her şehir, kendi tedbirini almalı. Yazın içeceğimiz suyla belki şu an araba yıkıyoruz. İstanbul örneğinde olduğu gibi yağmur yağsa bile su problemi olur. Çünkü nüfus çok kalabalık. Kuraklıkla mücadele tek elden yapılmalı. Vatandaşlar da israfı azaltmalı.
Tarımsal üretim, su kıtlığının hem ana nedeni, hem de israfın temel sebebi. Dünya genelinde yapılan araştırmalara göre bir bardak çay üretmek için, 28 litre su harcanıyor. Bir fincan kahve üretmek için, 40 litre su harcanıyor. Bir beyaz kağıdı üretmek için, 100 litre, bir kilo patates üretmek için, 900 litre, bir kilo ekmek üretmek için, 1300 litre, bir kilo pirinç üretmek için, 3400 litre, bir kilo peynir üretmek için, 5000 litre, bir kilo koyun eti üretmek için, 6100 litre, bir kot pantolon üretmek için, 10800 litre, bir ayakkabı üretmek için 16600 litre su harcanıyor.
Su kaynaklarının optimum seviyede değerlendirilmesi için çevre ve tabiatla uyumlu projelerin hayata geçirilmesi, tarımsal politikaların buna göre belirlenmesi gerek. Su politikası olan ülkeler, hangi ürünün ne kadar suya gereksinim duyduğunu bilerek toprağa ne ekileceğine müdahale ediyor. Ama ülkemizde bu konuda gerekli adımlar maalesef atılmamakta.
Dünyada tarımsal üretimde kendine yeten yedi ülkeden biri olan Türkiye, son dönemlerdeki yanlış politikalar ile su kaynaklarının azalması, kuraklık ve çölleşmeden en fazla etkilenen yedi ülkeden biri haline geldi. Bitki örtüsünü tahribata uğratma, bilinçsiz tarla açma, plansız arazi kullanımı, aşırı ilaçlama vs. erozyonlara, yangınlara, sellere yol açıyor.
Kişi başına düşen yıllık 1.400 m3 kullanılabilir su miktarı ile su sıkıntısı bulunan ülkeler arasında yer alıyor. Bu sadece çeşmeden akan suya yansımayacak, yenilecek suya/tarıma da büyük darbe vuracak! Ulusal Su Politikası noktasında gerekli adımları atmayan iktidarlar yüzünden hayat daha pahalılaşacak!
Ancak su kaynaklarımızın korunması hususunda kurumlar tarafından yapılacak çalışmalar ve alınacak tedbirler ne kadar önemliyse, vatandaşlarımızın da katkıları olmadan bir yönüyle bu tasarruf çalışmaları eksik kalacaktır” ifadelerini kullandı.
En Önemli Vatandaşlık Görevi!
Yılmazkaya, “Göl, baraj, akarsu ve yeraltı suyu gibi temiz su kaynaklarının korunması, kuraklığın etkisi ve kirletici kaynakların azaltılması ile iyileştirilmesi, bu kaynakların evde, iş yerinde, tarımda ve sanayide akıllı kullanılmasına bağlı.
Dünyada hızla yayılan Covid-19 salgınının etkisiyle kişisel temizliğe yönelik su sarfiyatının YÜZDE 20’ler dolayında yükseldiği görülmektedir. Bu durumda dahi alınacak basit ama etkili tedbirlerle suyu tasarruflu kullanmanın mümkün.
Covit-19 salgınına karşı alınan tedbirler kapsamında elimizi çok sık yıkamamız gereken bu günlerde, en az 20 saniye süren sabunlama esnasında suyu akar vaziyette bırakmak yerine musluğu kapatabilir, durulama için musluğu tekrar açarak el yıkama işlemini bitirebiliriz. Yine diş fırçalarken ve yüz yıkarken de aynı hassasiyetle hareket etmemiz, önemli miktarda suyumuzun heba olmasına mani olacaktır. Günlük yaşantımızda alacağımız bu gibi basit ama etkili tedbirlerle aşırı su sarfiyatının
önüne geçmek elimizdedir. Söz gelimi sadece duş alma süremizi 1 dakika azaltarak, kişi başına yıllık 18 ton su tasarrufu sağlayabiliriz.
Evdeki su israfını önleminin yolu banyoda, tuvalette, çamaşır ve bulaşık yıkarken kullanılan suyun tasarrufundan geçiyor. Banyo ve tuvalette tüketilen su miktarı, evde tüketilen toplam suyun yüzde 70’ini oluşturuyor.
Yapılan araştırmalara göre evlerde su, yüzde 35 oranında banyoda, yüzde 30 tuvalette, yüzde 20 çamaşır ve bulaşık yıkamada, yüzde 10 yemek pişirme ve içme suyu ve yüzde 5 temizlik amacı ile kullanılıyor. Evlerde, banyo ve tuvalette tüketilen su miktarı, tüketilen toplam suyun yüzde 70’ini oluşturuyor. Ülke ve gelecek nesiller adına hayati olan su tasarrufu noktasında hepimiz bir şeyler yapmalıyız. Türkiye’nin ve dünyanın geleceği açısından su tasarrufu en önemli vatandaşlık görevimizdir” dedi.